‘Zulümhane’ ayın kitabı
Mustafa Balbay’ın cezaevinde yazdığı kitabı “PEN”in Haziran ayı ödülünü aldı.
Dünya Yazarlar Birliği PEN Türkiye Merkezi, Mustafa Balbay’ın Cumhuriyet Yayınları’ndan çıkan “Zulümhane” kitabını “ayın kitabı” seçti.
Dünya Yazarlar Birliği PEN Türkiye Merkezi, “Haziran 2011 Ayın Kitabı” olarak, halen Silivri Cezaevi’nde süren tutuklu olarak yargılanan Mustafa Balbay’ın kaleme aldığı “Zulümhane”yi seçti. PEN Türkiye Merkezi tarafından yapılan yazılı açıklamada, Türkiye’deki faşizan düzen ve uygulamaların kınanarak, parlamentonun, seçim sonuçlarını yansıtması gerektiğine dikkat çekildi. Açıklamada, şu ifadelere yer verildi:
“Ülkemizdeki faşizan düzenleme ve uygulamaları kınıyor, parlamentonun seçim sonuçlarını yansıtabilmesi için gerekli değişikliklerin yapılmasını talep ediyoruz. Demokratikleşme için gereken adımların atılmasına tutuklu aydınların derhal tahliyesi ile başlanabilir, başlanmalıdır.”
Dünya Yazarlar Birliği PEN’in Türkiye’deki üyelerinden dördünün uzun zamandır tutuklu olduğunun anımsatıldığı açıklamada ayrıca, “Üyemiz Muharrem Erbey, KCK davası bağlamında iki yıldır Diyarbakır’da hapistedir. Son aylarda davetimiz üzerine üyemiz olmalarından kıvanç duyduğumuz Nedim Şener, Ahmet Şık ve Mustafa Balbay’ın Silivri’deki tutuklulukları da bir skandaldır” ifadelerine yer verildi.
http://www.rafrafkitap.com/kitap/silivri-toplama-kampi-zulumhane-p3625.html
Kaynak: Cumhuriyet Kitap
RafRaf Kitap
8 Temmuz 2011 Cuma
1 Temmuz 2011 Cuma
Bu Haftanın Sonu ve Yeni Kitaplardan Seçtiklerimiz
SOKAK FOTOĞRAFÇILIĞI
Sokak fotoğrafçılığı, kısacık bilgiyle Cartier-Bresson, Brassai, Doisneau gibi isimlerle herkese tanıdık olan, fotoğrafik türler arasında en yaygın olan ve belki de en çok sevilenidir. Bununla birlikte sokak fotografçılığı tam olarak nedir? Konularını hangi bakış açısıyla ortaya koyar ve bu bakış açısı belgesel fotoğrafçılıktan nasıl farklılık gösterir? Atget, Kertesz, Bovis, Rene-Jacques, Brassai, Doisneau, Cartier-Bresson ve daha birçoğuna baktığımızda zarif bir şekilde yazılmış olan bu kitapta iyi bilinen ve çokça kullanılan illustrasyon ve bağlantılı çalışmalarla, Empresyonist sanatla Paris sokak fotoğrafçılığının akrabalığını, dönemin edebiyat akımlarıyla ve Baudelaire’den Philippe Soupault’a kadar yazarlarla olan karmaşık ilişkisini çözümlediğini görebiliriz.Sokak fotografçılğının kökenlerinin izini süren Clive Scott, fotoğrafçı stüdyoyu terkettiğinde, sokak fotografçısının türün sevilen -satıcılar, aşıklar, girişimciler- gibi konularını yakalarken ve kadrajlarken ona nelerin vesile olduğu sorularını gündeme getiriyor. Bunu yaparken de Scott şiirsel olsa bile türü değil bireyi, sokağın ’gerçekliğini’ değil ‘romantizmi’ni keşfederek sokak fotoğrafçılığını açığa çıkarıyor.
Clive Scott East Anglia Üniversitesinde Edebiyat ve Yaratıcı Yazım Bölümü’nde Avrupa Edebiyatı Profesörü olarak görev yapıyor. Spoken Image: Photoraphy and Language (1999) ve Translating Rimbaud’s ‘İlluminations’ (2009) adlı kitapları bulunuyor.
Salman Rushdie, bu kitap hakkındaki bir söyleşisinde şöyle diyor: “Bu hikâyeleri Doğu, Batı ismi altında yayınlamayı düşünürken en önemi konunun virgül olduğunu gördüm. Zira bana öyle geliyor ki, ben o virgülüm işte, ya da en azından o virgülde yaşıyorum.”
Edebiyat tarihinin kadim şahsiyetleri ile popüler kültürün, masallar ile tarihin, fantastik ile gerçekliğin kesiştiği bu dokuz hikâye, Doğu ile Batı karşılaşınca neler olduğunu anlatıyor. Fakir bir çekçekçi, inanılmazı gerçekleştirip Bombay’da film yıldızı oluyor; Kristof Kolomb, Kraliçe Isabella’yla ilişkisini “tamamlama” hayalleriyle kendinden geçiyor; iki çocukluk arkadaşı, fantezilerinde diplomat olup Uzay Yolu mürettebatına katılarak Hindistan’ın yakın tarihine tanıklık ediyorlar.
Doğu, Batı’da, zengin dili ve benzersiz hayal gücüyle Salman Rushdie, okurları şaşırtarak, güldürerek, düşündürerek, bir lunapark treninde kültürlerarası yolculuğa çıkarıyor.
“Rushdie, günümüzün hayal gücü en özgün yazarlarından biri.”
Nadine Gordimer
“İkisinde de evinde olmamak ama arada bir yerde konumlanmış olmak – Salman Rushdie’nin bu temayı işleyen kısa hikâyeleri ustalıklı, özgün ve eğlenceli.”
Heyecan Dolu Felsefi Bir Roman.
Zeki bir filozof olan Mason Ambrose, beş parasız kalmış hiçbir eğitmenin reddedemeyeceği bir teklifi memnuniyetle kabul eder. Tropik bir adaya seyahat ederek, hem hafızasını hem de ahlak anlayışını garip bir kaza sonucu kaybetmiş olan genç, güzel ve zeki Londa Sabacthani’ye eğitmenlik yapacaktır. Görevi, Londa’nın boş bir kutudan farksız olan ruhunu doldurmaktır.
Hararetli tartışmalar, ahlaki sorgulamalar ve kışkırtmalarla dolu bu eğitim süreci ilerledikçe Mason Ambrose’un adada keşfettiği gerçekler onu sıra dışı bir gizemin içine sürükleyecektir.
Peki, yüce idealleri ve inanılmaz servetiyle Londa, günahkâr dünyamızı kendi bakış açısına göre düzenlemek için neleri yok etmeyi göze alabilecek?
“EĞER PLATON, KIERKEGAARD VE NIETZSCHE BİR ARAYA GELEREK ÂLEM YAPMAYA VE SONRA DA BİR KİTAP YAZMAYA KARAR VERSELERDİ,
BU KİTABA BENZER BİR ŞEY ORTAYA ÇIKARABİLİRLERDİ... HARİKA BİR MACERA.”
-SEATTLE POST
“Vladimir Nabokov’un Lolita’sı ile Mary Shelley’nin Frankenstein’ının Aldous Huxley’nin Cesur Yeni Dünya’sında karşılaştığını ve yazarın Büyücü kitabının yazarı John Fowles olduğunu hayal edin; böylece bu önemli kitaptan ne beklemeniz gerektiği konusunda ufak bir ipucu edinmiş olursunuz.”
-Rocky Mountain News
28 Haziran 2011 Salı
Yeni Kitaplardan Seçmeler
CAN YAYINLARI
JASPER KENT
ON ÜÇ YIL SONRA
Yıl 1825. Rusya on yıldır barış içinde, Bonaparte çoktan ölmüş, istila tehlikesi kalkmış. Albay Aleksey İvanoviç hâlâ Çar I. Aleksandr’ı korumakla görevli ama korkacak bir şey yok. Fransızlar yenilmiş, Aleksey’in bir zamanlar önce omuz omuza, sonra karşı karşıya savaştığı o on iki canavar yaratık yok.
Ne var ki Çar hiçbir zaman huzura erişemeyeceğini biliyor. Ordusunun içindeki ayaklanma hazırlıklarından haberi var; ama gerçek korkusu çok daha korkunç bir şeyden, kendisinin, ailesinin ve ülkesinin üzerine çöken bir lanetten kaynaklanıyor. Aleksandr, çok eskiden verilmiş bir sözü unutamıyor: kanla mühürlenmiş ve yüz yıl önce yerine getirilmemiş bir söz. Şimdi Romanov hıyanetinin kurbanı, kendisine ait olan şeyi istemek için geri döndü. Bunu öğrenmek Aleksandr’ın kanını donduruyor. Aleksey’e gelince, bir zamanlar değer verdiği, sevdiği her şeyi teh-dit etmiş olan kötülük on üç yıl sonra sanki geri gelmiş gibi.
Gerçek olaylarla fantezinin, dehşetle aşkın birlikte örüldüğü başdöndürücü bir tempo...
“Tarihî roman ile kara fanteziyi inanılmaz bir tempoda bütünleştiren bir roman.”
The Times
“Tolstoy’un ya da Pasternak’ın soyundan bir yazarın biraz da Dracula’nın yaratıcısı Stoker’la akrabalığından kaynaklanan müthiş bir fantezi.”
CUMHURİYET KİTAPLARI
EROL TOY
AZAP ORTAKLARI
(TEKRAR BASIM)
Azap Ortakları, Erol Toy romancılığının, Türkiye kimliğini tanıma, tanımlama ve tanıtma serüveninde tarihsel kesit ürünlerinden biridir.
Roman, Osmanlı devletinin ilk kuruluş evresinde, yüzyılın son yarısında başlar. Simavna Kadısıoğlu Şeyh Bedreddin ekseninde, genişleme, gelişme ve yükselişin gizeminde dolana dolana düşüş ve kargaşanın gizine dalar. Devrimin olağanüstü gerçeğinde devrimcinin görkemli trajedisiyle yüzyılın ilk çeyreğini kapsayan ikinci kuruluş döneminde sona erer.
İlk yayınlandığı 1973'ten Erol Toy'un katı yasaklara çarptığı 1980'lere kadar bazen yılda iki kez basılarak on binlerin ilgisini kazanan Azap Ortakları, uzun bir aradan sonra yeni basımıyla yeniden okur karşısında.
CUMHURİYET KİTAPLARINDA DİĞER YENİ ÇIKANLAR
DOMİNGO YAYINLARI
Benjamin Parzybok
Çeviri: Algan Sezgintüredi
"Onlarca insan hayatına sihirli bir dokunuşun peşinde, ama sadece Benjamin Parzybok bu sihiri koltukta aramayı akıl etmiş. KOLTUK bir kaybedenler destanı." Los Angeles Times
“Biraz Murakami, biraz Tom Tobbins ve biraz Don Kişot..." Scott, Me and My Big Mouth
Bu, günümüzün acımasız gerçeklerinin bir araya getirdiği üç kaybedenin, üç “seçilmemiş”in, birer kahramana dönüştüğü kült bir öykü. Büyülü olana inanışa, gözle görülenin ötesine, Tolkien’in efsanevi dünyasına Tom Robbinsvari bir yolculuk.
Kahramanlarımız üç ev arkadaşı. Bir yazılım devini hackleyip küçük de olsa bir şöhret kazanmış -ve işsiz kalmış asosyal yazılımcı Thom, hiçbir zaman yeterince akıllı ve hızlı olamamış küçük sahtekarlıkların adamı Erik ve rüyaları sıklıkla gerçek çıkıyor olmasa kesin deli tanısı konulacak, kafası darmaduman bir amatör kahin Tree.
Onları kahramana dönüştüren, okyanus aştıkları yolculukları boyunca adını koyamadıkları bir arayışa sürükleyen ise, paylaştıkları evde üzerinde pinekleyip durdukları kocaman, turuncu renkli bir koltuk. Bu, bir bakıma, onların olduğu kadar, koltuğun da yolculuğu. Koltuğun gitmek istediği bir yer var ve bu yolculuğu tamamlamadan kahramanlarımızı bırakmaya niyeti yok. Üstelik bir koltuk böylesine büyülü olduğu zaman, isteyeni de çok oluyor –buna silahlı adamlar da dahil.
Hayata katılmayanların, hayatın anlamını keşfettiği bu yolculukta Piri Reis’le karşılaşmaları çok mu şaşırtıcı?
12 Haziran 2011 Pazar
Uzun Zamandır Yeni Baskısı Beklenen Nikos Kazancakis'in Ünlü Romanı Zorba Yeniden Yayında !
Zorba, Yunanlı ünlü yazar Nikos Kazancakis'in olgunluk dönemi ürünü (1946). Ağır ve suskunlukla yüklü geçen karanlık bir dönemin tadı buruk ilk meyvesi. Nikos Kazancakis, çağdaş Yunan edebiyatının ancak buzlucam ardından seçilebilen, tedirgin ve büyük kişiliklerinden biri olarak çok tartışıldı, yanlış bilindi, az sevildi. Zorba adlı bu romanı, onun kendisiyle giriştiği bir tür sessiz hesaplaşma sayılabilir. Geçmişin, elden kayıp giden zamanın ve insanın temel yanılgılarının bir kez daha gözden geçirilmesidir bu roman. Zorba aracılığıyla Kazancakis özyaşamının yenilgiler ve soru işaretleriyle dolu bir bilançosunu çıkarır. Bu bağlamda ele alınınca, bu roman, Zorba ile yazarın yaşam öykülerinin çizili sınırları arasında sonsuz atkı ve çözgülerle sokunmuş büyülü bir kumaştır, denebilir; baştan sona sürekli bir arayışı, sonu gelmez çabaları yansıtan bir kanaviçedir; insanı arayışın serüvenidir... 'Korkmamayı, yaşamı sevmeyi ve ayakta durabilmeyi bana o öğretmişti,' diyor yazar. Gerçekten de Zorba, bir yaşam kılavuzudur. Özgür ufukların ve özgür insanların simgesidir. Bugün Nikos Kazancakis'in mezar taşında yazılı olanlar, doğrudan Zorba'nın ağzından dökülmüş yazgı sözcüklerini andırıyor: 'Hiçbir şey ummuyorum; hiçbir şeyden korkmuyorum; özgürüm.'
3 Haziran 2011 Cuma
Günün Kitabı / SERENAD - Zülfü Livaneli
Her şey, 2001 yılının Şubat ayında soğuk bir gün, İstanbul Üniversitesinde halkla ilişkiler görevini yürüten Maya Duranın (36) ABDden gelen Alman asıllı Profesör Maximilian Wagneri (87) karşılamasıyla başlar. 1930lu yıllarda İstanbul Üniversitesinde hocalık yapmış olan profesörün isteği üzerine, Maya bir gün onu Şileye götürür. Böylece, katları yavaş yavaş açılan dokunaklı bir aşk hikâyesine karışmakla kalmaz, dünya tarihine ve kendi ailesine ilişkin birtakım sırları da öğrenir. Serenad, 60 yıldır süren bir aşkı ele alırken, ister herkesin bildiği Yahudi Soykırımı olsun isterse çok az kimsenin bildiği Mavi Alay, bütün siyasi sorunlarda asıl harcananın, gürültüye gidenin hep insan olduğu gerçeğini de göz önüne seriyor. Okurunu sımsıkı kavrayan Serenad'da Zülfü Livanelinin romancılığının en temel niteliklerinden biri yine başrolde: İç içe geçmiş, kaynaşmış kişisel ve toplumsal tarihlerin kusursuz Dengesi.
13 Nisan 2011 Çarşamba
Yılmaz Özdil'in Yeni Kitabı "İsim Şehir Hayvan" yalnızca üyelerimize %20 indirimle satışta
Bir İngiliz üvinersitesinde yapılan araştırmaya göre,kelimelerin harflerinin hangi sırada yazıldıkları önemli değilmiş aslında...
Önemli olan, birinci ve sonuncu harflerin yerinde olmasıymış... Çünkü, kelimeleri harf harf değil, bütün olarak oynuyormuşuz... Ardakai hraflrein sırsaı kıraşık da osla düüzgn ouknuyormuş.
Trüban bduur.
Tartıışlan mselee ne oulrsa olusn, bşınaa ve sounna trüban koyğduunda, aarda ypılaan yaınlşları görmeszin...
Yaınlşları düüzgn gbii oukmyaa, düüzgn gbii anlmaaya bşlarsaın.
Sbaah klkaarsın trüban konşuuursn, aşkam yaatrsın trüban konşuuursn.
Kaafn alalk blulak oulr ama...
Akılnda bi tek trüban kalır!
Önemli olan, birinci ve sonuncu harflerin yerinde olmasıymış... Çünkü, kelimeleri harf harf değil, bütün olarak oynuyormuşuz... Ardakai hraflrein sırsaı kıraşık da osla düüzgn ouknuyormuş.
Trüban bduur.
Tartıışlan mselee ne oulrsa olusn, bşınaa ve sounna trüban koyğduunda, aarda ypılaan yaınlşları görmeszin...
Yaınlşları düüzgn gbii oukmyaa, düüzgn gbii anlmaaya bşlarsaın.
Sbaah klkaarsın trüban konşuuursn, aşkam yaatrsın trüban konşuuursn.
Kaafn alalk blulak oulr ama...
Akılnda bi tek trüban kalır!
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)